Yani bakış açısının yönlendirilmesi..."Bardağın boş tarafı ile dolu tarafı" olduğundan haberdar olmayan ve "Ben sadece tek bir taraf görebiliyorum" diyen tek bir kişi bile yoktur aslında. Her insan biraz pesimist ve biraz optimisttir. Bazıları ölçüyü biraz kaçırsa da herşey kendi kendine, iyi-kötü bir patern içerisinde devam ediyor.
Buradaki sorun bu dengenin bizim kontrolümüzün tamamen dışında olması. Yani ne zaman optimist ne zaman pesimist bakacağımıza biz karar veremiyoruz. Bu tabi, insanın kendine hükmedebilmesi gibi geniş bir konuya varıyor ama bakış açısının kontrolü gerçekten çok önemli.
Bunun önemi 3. kişilere yaptığımız çerçevelemede kendini daha iyi belli ediyor. Hepimiz, hergün karşımızdakinin bakış açısını değiştirmeye çalışıyoruz :
Anne-Babaya : "Anne, vazo kırıldı ama bak zaten çok kötüydü yeni bişey alırız"
Çocuğa : "Herkes bu çocuğa geveze diyor ama belki de çok zeki ve söyleyecek çok fazla şeyi var" ya da sessiz ise "Hiçbir konuda fikri yok gibi görünüyor ama aslında çok iyi bir gözlemci"
Arkadaşlara : "Ben gelemeyeceğim ama zaten tatsız bir günümdeyim bensiz daha iyi eğlenirsiniz"
Müşteriye : "Fiyatı çok yüksek olduğundan hatalı bir seçim gibi görünebilir ama düşük yakıt tüketimi ve düşük yedek parça fiyatları ile sizin için çok kazançlı bir seçenek."
Herzaman karşımızdaki farklı bir bakış açısı işaret ederken bunu kendimize yapmak için hiçbir çaba sarfetmiyoruz :
Sınavı kazanamadım --> Bir sonraki sınava kadar daha çok zamanım olacak ve dahaiyi bir sonuç alabilirim.
İyi bir arkadaşım ile tartıştım --> Bu konuları açığa kavuşturmamız yararlı oldu. 4-5 gün görüşmeye ara vermemiz ikimiz için de rahatlatıcı olacak.
Yaptığım işte kötü bir hata yaptım --> Bu hatayı daha önce yapmayan herkesden bir adım öne geçtim.
İş görüşmesi kötü geçti --> Kazandığım bu iş görüşmesi deneyimi ile daha ciddi bir firmadaki görüşme sırasında diğer birçok kişiden daha rahat ve kendime güvenli davranabilirim.
Bunların hepsi doğru ve cümleler tam ters yönlerden olumsuz bakış açılarında söylendiğinde de yine hepsi doğru olacak. Yani her durumun iyi ve kötü sonuçları vardır ve bunlar bütünü ile kabul edilmelidir. Yapılması gereken kötü olanlarını gözardı etmek değil (ki buna polyannacılık deniyor ) bu olumsuz sonuçların bana nasıl olumlu etkiler yaptığını farkedebilmek. Bu olayın hem kötü hem de iyi sonuçlarının farkındayım ama olumsuz sonucların üzerinde durmak benim için hoş değil. Bu yüzden bunları hızlı bir şekilde ileri sarıp bir sonraki sefere bunların bana ne kadar yararlı olabileceği üzerinde durabilirim.
İnsan sevgisinin de ilk şartı olumlu bakış açısı olmalı. İlk defa gördüğüm birisine olumlu bir ilk izlenimle yaklaşmak, çok yaşlı ve hasta bir kadının çok güzel bir yüzünü farkedebilmek, herkes ile tartışan ve insanları kendinden uzaklaştıran birisine ; temkinli belki biraz acıma duygusu ile karışık bir sevgi duymak, içten içe daha iyi bir hayatı olmasını dilemek... Hepsinin ön şartı, olumlu bir kişisel çerçeve içerisinden bakabilmek değil mi ?
3 yorum:
bunları yapıp başarabildiğin anda, senden özel ders istiyorum...
:) Yapmak, umuyorum, öğretmek, hiç ummuyorum. Birçok insan diğerlerini düzenli bir şekilde değiştirmeye çalışır, oysa bu mümkün değil. Yardımcı olunabilir ama düzenli bir sistem ile öğretmek tamamen farklı bir olay. Bu işin üniversitesini okumuş insanlar bile bunu düzenli bir şekilde yapamıyorlar.
Tüm bunlara rağmen belki birkaç yıl öncesine kadar ben de birçok kişi gibi çevremdekileri "kendime göre" değiştirmeye çabalardım. Sonra "insanları olduğu gibi kabul et" uygulamasının daha doğru olduğunu gördüm. Bu sadece anlayış gerektiriyor. Anlayış olunca insanları hataları ile birlikte kabul edebiliyoruz. Bunlara kızıp değiştirmeleri için bir istek duymuyoruz. Sonra ; kimiz ki birilerine yaptıklarından daha iyisini "öğretme" çabasında olalım. Yardımcı olma, farklı bir bakış açısı gösterme, deneyimlerini paylaşma...hepsi çok yararlı şeyler. Ama birisinin spesifik bir tutumunu düzenli bir şekilde yönlendirmeye çalışmak tamamen farklı bir olay. Birilerinin mutlaka bunu yapmaya hakkı, bilgisi ve içgörüsü vardır...karşımıza çıkmalarını umuyoruz...
Dharma yorumun benim için çok değerli. Karşı tarafın gözünden bakmanın, bazen işimizi (olumsuz yönde) kolaylaştırması da ciddi anlamda güzel bir nokta. Kafka'nın "Kötünün elindeki en güçlü silah, savaşa çağrıdır" deyişi bunu anlatıyor belki de. Burdan yola çıkarak elimizdeki hiçbir zaman kullanamadığımız en güçlü potansiyel silah "Savaştan Kaçınmak" tır belki de. Bu ilk izlenimde de ,ileri ki aşamalarda da kullanılması gereken bir meziyet.
Yorum Gönder